7 Mart 2019 Perşembe

DÜŞÜNCE VE GÖRÜŞ PENCEREMDEN SESLENİŞLER-39 : OLD CITY (ESKİ KENT) ÜZERİNE YENİDEN DÜŞÜNCELER.

DÜŞÜNCE VE GÖRÜŞ PENCEREMDEN SESLENİŞLER-39
OLD CITY (ESKİ KENT) ÜZERİNE YENİDEN DÜŞÜNCELER.
Prof. Dr. Mehmet Çubuk 

Bir açıklama

Bu konuyu, facebook sayfamda, Penceremden Seslenişler:(11)-(12)-(13). yazılarımda ele almıştım. Bu kez,Yerel Seçimler arifesinde İktidar Partisinin İ.B.B.Başkan adayı Binali Yıldırım’ın da Eski İstanbul’un Old City olarak tanımlanacağını açıklaması nedeniyle, yedi ay aradan sonra ve birinci kez yapılan vaatte henüz yol alınmamışken,ikinci kez halka old city tanımlama vaadi yapılmıştır. Old City vaatleri örtüştüğünden, konuyu yeniden ele alarak, önceki yazdıklarımı da tamamlayan, bir açıklama yapmayı uygun buldum.
Anımsanacağı gibi,2018 Ağustos ayında Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçildiğinde, oluşturulan ilk bakanlar kurulunda görev alan Kültür ve Turizm Bakanı M.Ersoy, ‘İstanbul Eylem Planı Programı’açıklamıştır. Bu program içinde; (Eski ve Yeni İstanbul ayırımının) ve (Eski İstanbul’un yeniden tanımlanmasının yapılacağı) hedef olarak belirtmiş ve tıpkı Prag kentinin merkezi ‘Old City Prag’ ve Kudüs kentinin merkezi ‘Old City Jerusalem’ örneklerinde olduğu gibi ‘Tarihi İstanbul Yarımadası’nın yeniden ele alınıp Old City olarak tanımlanacağını belirtmiştir. Önceki Facebook Penceremden Seslenişler (11)(12)(13) sayfalarımda bu konulardaki görüşlerimi paylaşmıştım.


Kültür ve Turizm Bakanı’nın açıklamalarından yaklaşık yedi ay sonra 31 Mart Yerel Seçimler atmosferinde de, İktidar Partisinin İ.B.Belediye Başkan adayı, katıldığı Türkiye Demokrasi Platformu’nun bir etkinliğinde yerel seçimle ilgili bir soru üzerine, “Yurt dışındaki şehirlerin neredeyse hepsinde (Old City) var ama bizde yok” demiştir.
Kuşkusuz ‘Old City yok’ ifadesi, eski kent olarak Tarihi Yarımada’nın böyle tanımlanmadığı anlamında kullanılmıştır. Binali Yıldırım aynı zamanda, Fatih ilçesini de örnek göstererek, her ilçe için bir ‘kimlik’ planlandığını da vurgulamış, şunları söylemiştir:
“Yurt dışındaki şehirlerin neredeyse hepsinde (old city) var, bizde yok. Fatih ise eski İstanbul gibi. Bizim düşüncemiz ise sur içinin tematik bir yer haline getirilmesi. Araçların giremediği, gürültünün olmadığı, insanların sokakta rahatça dolaşabileceği buram buram tarihin yaşandığı bir yer olsun istiyoruz. Olası depremle ilgili acil yenilenmesi gereken 30 bin bina var. En az ada-mahalle bazında imar planı olacak. Bunu da yapacağız. Trafik akacak, bunu garanti ediyorum”. (9-Şubat–2019 Hürriyet gazetesi-Gündem sayfası-AA-Haber)
Dolayısıyla, bu sayfamda öncekilerde yer almayan bir açıklama yaparak gerek Kültür ve Turizm Bakanı’nın,(Eski ve Yeni İstanbul ayırımı yapması, Eski İstanbul’u yeniden tanımlama arzusu ve gerekse İ.B.B.Başkan adayının Old City olarak önemini ortaya koyduğu ‘Tarihi Yarımada’ değerlendirmeleri üzerinde durmak istiyorum.
Ama önce,”İnandığım Şehircilik” kitabımdan bir alıntıyı paylaşmayı yararlı buluyorum.

Bizde YOK Edildi! 


x x x
“1969 yılında eski tarihi kent dokusunun korunması için İtalya’nın Ortaçağ ve Rönesans mimari örneklerini barındıran BOLOGNA kenti için bir koruma planı yapılmıştır: “Preservation Policies and Reinvention of an Urban İdentity /Koruma Politikaları ve bir kentsel Kimliğin Yeniden Keşfi” adını taşıyan bu plan, Bologna tarihi kent merkezinde (isterseniz Old City diyelim m.ç.) inşaat, yol güzergâhları ve teknolojik alt yapı adaptasyonları için çözümler getirmiştir. Avrupa’da yeni bir “Hareket” yaratan ve yeni bir vizyon ortaya koyan bu hareket, “Recupero Urbano/KENTSEL GERİ KAZANIM” olarak belirmiştir. Mevcut kent dokusu bu uygulamalarda bir bütünlük içinde ele alınmıştır. Böylece kentlilerin de görüşlerinin dikkate alındığı bir felsefe oluşmuştur. Bu felsefeye göre kentte korunacak tarihi merkez ve çevre mahalleler, bütünlük içindeki ilişkilere dayalı bir sistem olarak kabul edilmiştir. Kent merkezinde,’KENTSEL GERİ KAZANIM’ eylemi, kent merkezlerin yeniden kullanımında ‘ANLAM/Sens’ korunması sorunlarını ortaya çıkartmıştır. Bu ‘Hareket’, kimlikleri korunması gereken kentler ve mekânlar arasındaki ilişkilere önem kazandırmıştır. Aslında, bir kentsel tasarım karakteristiği sunan Bologna örneği, kent üzerine ortak ve bütüne ait bir düşünceyi yönlendirmiştir. Bu uygulamalar, kültürel proje birleşmesi-buluşmasını ve keza eylemlerin hedefi olarak da, adalet ilkesini korumak ve sosyal karışımı garanti etmek olmuştur. Çeşitli ölçeklerde hem sosyal dokuyu, hem de kentsel dokuyu dikkate alarak kenti bir bütün olarak düşünmek, kentsel kalite yaratmak, kentsel peyzaj eksiklerinin ya da uyumsuzluklarını gidermek için ‘Mahalle Konseyleri’ kurulmuştur. Bu konseyler aracılığıyla yeniden düzenleme adına planlama tercihlerine halkın katılımının sağlanması denenmiştir.
1970’li yıllarda bu ‘Hareket’ bağlamında Fransa’da yasa ile “Plan de Récupération/Kentsel Geri Kazanım ya da Dönüşüm Planı” kavramı getirilmiştir”(Prof.Dr. Mehmet Çubuk-İnandığım Şehircilik-Cinius Yayını-sayfa:376)


x x x
Yukarıda bir kitabımdan yaptığım bu alıntı metin, bir yerleşmede, geçmişin izleri ve özelliklerinin korunmasında ve kent kimliğinin yeniden keşfedilmesinde-değere konmasında, kentsel dokuda nasıl bir GERİ KAZANIM POLİTİKASI uygulanabileceğini göstermektedir. Ayrıca, yukarıda söz edilen İ.B.B.Başkan adayı Binali Yıldırım’a gazetecilerin sorduğu; Prof.Dr. İlber Oltaylı’nın, ‘Sur içinde sonradan yapılan binaların yıkılması gerek. Hepsi temizlenmeli’ ifadesinde mündemiç (içinde gizli) bir ‘KORUMACI ŞEHİRCİLİK’ yaklaşımını da örneklemek için verilmiştir. M.Ç.

TARİHİ YARIMADA BİR SİT ALANIDIR
Bir kentte yerleşme bütününde “Eski-Yeni” nitelemesi nedir? Öncelikle buna bakmak gerekmektedir. Eski Kent (Old City-Ancien ville) önceki dönemlerin yerleşme özellikleri henüz kaybolmamış, tam bozulmamış-adeta zamana karşı koymuş- ve tarihsel bağlamda şehircilik-mimari özellikleri ve kültür mirası oluşturan yapısal varlıkları korunarak günümüz yaşamına adapte olmuş, kent bütünü içinde bir yerleşme alanıdır.
Kentin planlanmasında özellikle eski yerleşmeler, nitelikleriyle koruma altına alınır ve taşıdığı özellikler nedeniyle Eski Kent, aynı zamanda bir “Tarihi Sit Alanı” olarak belirlenir ve değerlendirilir. Yeni kent de, bu eski yerleşme dokusunun etrafında gelişir.
İstanbul’un kent bütünü içinde ‘Eski Kent/Eski İstanbul” ise; Türklerin İstanbul’u fethi ile başlayan yerleşme öncesi Sarayburnu bölgesinde Bizans olarak kurulan ( Bugün Topkapı Sarayının bulunduğu bölge) ve zaman içindeki gelişmesiyle biri birini izleyerek art arda yapılan 5 adet sur duvarları sisteminin sonuncusu ile sınırlanan (bugünkü Topkapı surları) TARİHİ YARIMADA dır.


Bizans’tan günümüze uzanan tarihi gelişme sürecinde, hoyratça, bilinçsiz şekilde yapılan müdahalelerle gereği gibi korunamamış olan TARİHİ YARIMADA, günümüzde şaşırtıcı ve hüzün veren bir yapıya bürünmüştür. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Atatürk’ün daveti ile Türkiye’ye gelen ve çok uzun süre kentte planlamalar hazırlayan Fransız şehircilik uzmanı Henri Prost, Yarımada içinde de 42 rakım eğrisini temel alarak, bu kot üzerinde yapı yüksekliklerini sınırlayıp var olan tarihi yapıların yüksekliklerini geçmemesi koşulları getirmiş, ama bu koşullar gereği gibi uygulanamamıştır. Akıp giden zaman içinde TARİHİ YARIMADA rantsal yapılanma ve çarpık turizm gelişmesine esir yenik düşmüştür.
Aslında TARİHİ YARIMADA ile ilgili çok zengin bir kaynak oluşturan nice bilimsel inceleme/ araştırma/proje önermeleri olmuş ve planlama kararları alınmıştır. Ama bunlardan da yeteri şekilde yararlanılamamıştır. Siyasi güç ve çalışmalarla ortaya konan bilimsel irade hiçbir zaman gereken biçimde oluşamamıştır. Menderes’in İstanbul’da gerçekleştirdiği imar hareketinin neden olduğu nice tarihi ve kültürel mirasımızın kaybı buna örnektir. Günümüzde ise, siyasi güce dayalı bir şehirciliğe de tanık olunmaktadır.
TARİHİ YARIMADA nın korunmasında ana sorun kanımca, üç ayrı yönetim birimine(Eminönü- Eyüp-Fatih) bölünmüş olmasıdır. Biri birinden bağımsız ilçe belediyelerinin sorumluluk alanlarına Şehircilik kararları ve uygulamaları, bütüncül yaklaşımdan uzak gerçekleştirilmektedir. Oysa TARİHİ YARIMADA bütününde tek bir ‘Kentsel Geliştirme ve İmar Otoritesi)bulunması doğru olacaktır. İşte Kültür ve Turizm Bakanı’nın tanımlamak istediği “Eski İstanbul” kuşkusuz burasıdır. Büyükşehir belediye başkan adayı Binali Yıldırım’ın buram buram tarih yaşandığını söylediği, az ada-mahalle bazında imar planı olacak dediği yer de burasıdır.
Ama zaten Yarımadanın tanımı “Eski İstanbul” değil midir? 


İstanbul dünyada eşi az bulunan bir coğrafyaya sahiptir. 8.000 yıllık geçmişten kalan izlerin ortaya çıktığı bu kentte, önceki uygarlık katmanlarının inanılmaz birikimi olan kültür ve tabiat varlıklarının kaybı, siyasi gücün etki ve kararlarıyla günümüzde de devam etmektedir.
İstanbul coğrafyasında tarihi ve doğal sit özellikli ve peyzaj yüklü çok önemli üç yer bulunmaktadır. TARİHİ YARIMADA bu yerlerden birisidir.Diğerleri BOĞAZİÇİ ve HALİÇ tir. Bu özellikli sitler fizik ve peyzaj olarak biri birini etkilemekte ve tamamlamaktadır. Bu yerlerdeki kültür mirası olarak yapısal ve doğal varlıklar hala kurtarılmayı-kollanmayı ve değere konmayı beklemektedir. Bunlardan BOĞAZİÇİ, dünyada benzersiz olan bir suyoludur ve çevresi alanları ile birlikte 1983 yılında özel (Boğaziçi Kanunu) yapılarak koruma altına alınmıştır. Ne yazık ki daha sonra, bu kanunun var oluş nedeni maddeler ve bazı diğer önemlileri, başka yeni yapılan kanunlarla eklenen maddelerle değiştirilmiş, etkisizleştirilmiştir. Bakanlığın çıkartmayı düşündüğü “İSTANBUL KORUMA KANUNU” nasıl olacaktır bilinmiyor ama ülkemizde, ilk özel mekana ilişkin kanun olan ve maalesef spekülatif müdahalelerle siyasi manevralarla zaman içinde adeta yok edilen, Boğaziçi Kanunu mutlak yeniden ele alınıp güncellenmelidir. HALİÇ ise bir su uzantısı olup, Prost planı ile getirilmiş sanayi yerleşmelerinin çıkartılması ve su kirliliğinin giderilmesi çabalarıyla 1985 den bu yana su kirliği giderilmiş olarak, yeni işlevlerle buluşturulmaya çalışılmaktadır.
Dolayısıyla “Eski İstanbul/OLd City” denildiğinde, tarihsel bağlamda, bu üç sit özellikli tarihi yerler anlaşılmalıdır. Esas olarak, bu bütünleşik sitler korunmalıdır. 


TARİHİ YARIMADA+BOĞAZ SUYOLU+HALİÇ SU UZANTISI,
BÜTÜNLEŞİK SİT ALANLARIDIR

1980’li yıllarda beri ısrarla savunduğum ve 1985-89 yılları arasında Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurul Üyesi olduğum dönemde, bu üç coğrafya parçasının ‘Bütünleşik Sitler’ olarak tescilini önermiştim. Ancak Bakanlığın Kurullara çalışma ortamı hazırlayan Genel Müdürlüğünün politik endişeler sergilemesi sonucu önerim kabul görmemiştir. Bugün hala üç coğrafi bölgenin “BÜTÜNLEŞİK SİT ALANLARI “ ilan edilmesini ve bir “BÜTÜNLEŞİK SİT ALANLARI PLANLAMA ve İMAR OTORİTESİ” kurulmasını doğru buluyorum. Bu oluşum, BÜTÜNLEŞİK SİTLER ŞEHİRCİLİK OTORİTESİ olarak da tanımlanabilir. Bütünleşik sitler için genel koruma-kollama ve değerlendirmeye ilişkin “stratejik kararları” oluşturularak üç bölge için ayrı ayrı koruma planları yapılabilir ve her bir sit bölgesinde de “PLANLAMA ve UYGULAMA BİRİMİ” oluşturulabilir. Böylece, aynı zamanda kaybedilen değerler için de ‘GERİ KAZANIM ’ sağlayan yaklaşım ve politikaları eşliğinde “BÜTÜNLEŞİK SİT ALANLARI ŞEHİRCİLİĞİ” yaratılarak uygulanabilir. Bu şehircilik yaklaşımı, koruyucu-savunucu esasları içermeli ve bu alanlardaki ‘kimlikler’ yeniden keşfedilmelidir. Sit Alanları arasındaki ilişkiler ve üst denetim de “BÜTÜNLEŞİK SİTLER PLANLAMA OTORİTESİ” tarafından sağlanmalıdır.
Kuşkusuz İstanbul kent bütününde sadece ‘bütünleşik sit alanları’ değil, Kadıköy, Bakırköy, Beşiktaş ve diğer ilçelerin her birinde var olan eski kent merkezi nitelikli alanlar da (old city) olarak değerlendirilmelidir.
Özetle,İktidarın TARİHİ YARIMADA’NIN ‘OLD CİTY’ tanımı, bu çerçevede yerini bulmalıdır.
İSTANBUL 1780

İSTANBUL KORUMA KANUNU,
BİR KORUMA ATLASI OLMALIDIR

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın niyetlendiği “İSTANBUL KORUMA KANUNU” kanımca önemlidir. Gerçekten 8000 yıllık geçmişe sahip İstanbul kent bütününde korunması gereken kültür mirasının dini- sivil yapılar, yapılar bütünü oluşturan alanlar, arkeolojik alanlar, geçmişin öyküsünü ortaya koyan yaşam izleri, folklorik değerler gibi çok hassas saptama ve incelemelere dayalı bir koruma atlası oluşturmalıdır. Bu atlasta korunası değerler için rehber nitelikli ilkeler belirlenmelidir. Özellikle, İstanbul kent bütününde Cumhuriyet döneminde alınan koruma ve kollamaya ilişkin tüm kararlar gözden geçirilerek, yeniden değerlendirilerek ülkedeki ve dünyadaki çok özel konumu ile “ İstanbul için ‘ Sürdürülebilir ve korumacı bir Şehircilik Yaklaşımı” ortaya konmasına yol açmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder