10 Ocak 2019 Perşembe

DÜŞÜNCE VE GÖRÜŞ PENCEREMDEN SESLENİŞLER-31 YEREL SEÇİMLER-YEREL POLİTİKALAR BAĞLAMINDA KENTSEL ARAZİ POLİTİKALARI ve UYGULAMALAR ÜZERİNE DÜŞÜNCELER-4-

DÜŞÜNCE VE GÖRÜŞ PENCEREMDEN SESLENİŞLER-31
YEREL SEÇİMLER-YEREL POLİTİKALAR BAĞLAMINDA
KENTSEL ARAZİ POLİTİKALARI ve UYGULAMALAR
ÜZERİNE DÜŞÜNCELER-4-
Prof. Dr. Mehmet ÇUBUK

Bir Açıklama
Yerel seçimler yaklaşırken ilk göze çarpan şey, siyasi partilerin hummalı şekilde belediye başkanı aday belirleme çalışmaları olmaktadır. İttifak oluşturma çabalarının abartılı ortamında, iktidarın değişmesi muhalefetteki siyasi partilerin (MHP hariç) ortak hedefi olduğu halde, bu seçim ortamında koşulsuz bir araya gelerek, ciddi ve etkili bir ‘muhalefet koalisyonu’ oluşturamayışı ise ibretle izlenmektedir. Kişisel olarak, böyle bir tablo içinde yerel seçim çabalarının, popüler profil aramalarına karşın, Fransa’da yerel seçimin nasıl demokratikleşmiş bir yöntemle yapıldığı konusunda bilgi ve düşüncelerimi önceki Penceremden Seslenişler yazılarımda belirtmiştim. Yerellik ve yerel demokrasi konusunda da, içinde bulunduğumuz durum perspektifinden yaklaşarak bilgi ve düşüncelerimi yine ayrıca bu yazılarımda paylaşmıştım.

MERAK ETTİĞİM HUSUSLAR
Yerel Yönetimler seçimi ile çok muhtemeldir ki, yüksek derecede popüler profilde belediye başkanları göreve gelecektir. Merak ettiğim husus, bize özgü yerel yönetim yapısı içinde çalışmalarını yürütecek başkanlar, yereli ve yerelin hakkını korumak ve yenilikler taşımak konusunda nasıl davranacaklardır? Acaba Merkezin politikaları yanında, kentlilerin demokratik katılımıyla yerel politikalar oluşturabilecekler midir? Yönetiminden sorumlu hale geldikleri kent bütününde, örneğin kamu arazileri üzerine yerel yönetim görüşü alınmadan yapılan tahsislere karşı koyabilecekler midir? Kent bütününde hazineye, kamuya ait arazilerin doğrudan ya da işlev değişikliği çerçevesinde kullanılması (planlarının da yerel yönetim dışlanarak kendileri tarafından hazırlanarak) yapılacak tahsislere( doğrusu bu arazilerin kentsel gelişme ve alt yapı için kullanılması amacıyla yerel yönetime kazandırılması gerekirken) kent ve kentli çıkarları için karşı koyabilecek midir? Karşı koymaya çalışsa da ne derece başarılı olacaktır? Dünyadaki küresel ölçekte değişimler bağlamında iklim değişikliğine ilişkin, kentsel sürdürülebilir gelişme hedefinde sağlıklı yaşam ortamı oluşturmada çok önemli olan orman alanları-tarım arazilerini-deniz ortamını ve kıyılar gibi doğal alanları ve de kentsel yayılma karşısında kentsel arazilerin aşırı ticarileşerek tüketilmesini önleyebilecekler midir?
Bütün bunlar için ve özellikle kentsel bütünde yer alan şehirciliğin temel malzemesi olan toprak/arazi değerlendirilmesi bağlamında, gazetelerde hemen her gün görülen, kamu ve hazine arazilerinin, işlev değişikliğiyle konut alanlarına dönüşümüne, böylece beliren arazi pazarına nasıl müdahale edebilecektir?
Bu pazarın eline geçen, kent bütününde gelişmeye elverişli arazi potansiyelini, arazi rezervi oluşturabilmek için elinde şehircilikle ilgili hangi hukuki araç bulunmaktadır?
İşte, bu yerel seçim atmosferinde Yerel Yönetimler ve Arazi Politikaları konusunu yeniden düşünmeye başladım. Gerçekten bugün, 

YEREL YÖNETİMLER, NASIL BİR ARAZİ POLİTİKASINA ve
ARAÇLARINA SAHİP(Mİ)DİR?

Bu konularda yaptığım düşünce gezintimde, 1970’li yıllarda asistan olarak doçentlik tezim çerçevesinde yaptığım bir ön çalışmaya baktım.1960’lı yıllarda, ülkenin doğal-beşeri-ekonomik her türlü kaynak ve olanaklarını tam olarak saptayıp ekonomik ve sosyal politikayı ve hedeflerini tayinde Hükümete yardımcı olmak için Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kurulmuştu. DPT’nin, bu hedeflerde yaptığı çalışmalarla hazırladığı ve Hükümetlerin kabul ettiği KALKINMA PLANLARI, tavsiyeler çerçevesinde PLANLI KALKINMA DÖNEMİNDEKİ gelişmeler, doğrusu Akademik ve Bilim çevrelerinde zengin araştırma alanları belirlenmesine de yol açmıştır. Sözünü ettiğim çalışmamın ön araştırmasını “BEŞERİ YERLEŞMELERDE MEKÂNSAL BİR POLİTİKA DENEMESİ” adı altında derlemiştim. Burada ele aldığım ARAZİ POLİTİKALARI konusunda, yazdıklarımdan bir özeti öncelikle paylaşmak istedim.

DÜNDE ve YAZIDA KALAN DÜŞÜNCELER
“Toprak, üretimi olmayan devamlı ve artan biçimde tüketilen bir meta gibidir. Tarih boyunca insanoğlu toprakla ilişkinin biyolojik gereksinim içinde olmuştur. İnsanlar toplum halinde ve bir düzen içinde yaşamaya başladıktan itibaren, belirli işlevlere ve yerleşme gereksinimlerine yanıt veren toprak parçalarını/arazileri seçerek üzerinde beşeri yerleşmelere alan kazandırmak amacıyla toprağı kullanmaya başlamışlardır. Böylece giderek, içinde yaşadığımız kentler kurulmuş, Kentleşmenin giderek artması sonucu da toprak/arazi tüketimi günümüzde (1970’ ler itibariyle) aşırı noktalara ulaşmıştır. Bugün (1970) kentlerin gelişmesinde karşılaşılan en önemli sorun, Toprağın/arazinin tüketimi konusu olmaktadır. Kentleşmiş ve kentleşmeye açık alanlar; kamu adına, şahıs veya hükmî şahıs adına tescil edilmiş alanlar olup, bunlardan kamu adına tescilli olan alanlar kentsel gelişmeye büyük olanak sağlamaktadır. Dolayısıyla KAMU ADINA TESCİLLİ ALANLARIN, KENTSEL BÜYÜME İÇİN USSAL VE YARARLI ŞEKİLDE KULLANILMASI ZORUNLUDUR.

Kentsel alanlarda ussal kentsel politikaların ve arazi kullanımı planlarının yokluğu ya da yetersizliği, kentsel arazi varlığını SPEKÜLASYON ÇEMBERİ içine düşürmektedir. Dolayısıyla ARSA SPEKÜLASYONU, DENGESİZ BİR KENTLEŞMENİN SONUCU OLARAK ORTAYA ÇIKMAKTADIR. Arsa sahipleri ve inşaatçılar arasında başlayan spekülasyon, arsa fiyatlarını yükseltmektedir. Spekülasyonlara karşı koyma da en güçlü çözüm ZONAJ/BÖLGELEME PLANININ, YEŞİL ALANLARIN, REZERV ALANLARIN ayrılmasıdır. Bunun için de güçlü bir ARAZİ POLİTİKASINA sahip olunmalıdır. ARAZİ POLİTİKASI birçok ülkede, belediyelerin sahip oldukları, şehircilik programlarının manivelası gibi kullanılmaktadır. Kenti daha yaşanır hale getirmek için kentleşme ve arazi spekülasyonu konusunda programlar yapılmaktadır. Spekülasyona karşı koymak için en iyi önlem olarak, kent arsalarının kamulaştırılmakta, kent içinde ve yakın çevresinde arsalar belediyelerin ellerinde toplanarak kentin planlı gelişmesi sağlanmaktadır.

Birçok ülkede, kentsel gelişmeyi kolaylaştırmak için fiziki anlamda yapılan ARAZİ REZERVLERİ, uzun vadeli gelişmenin ana teminatlarından birisi olmaktadır. REZERV ALANLARIN oluşumunda, hükümet, devlet ve yerel yönetimler, kendilerine bazı haklar sağlayan kanunlardan yararlanmaktadırlar. Ülkemizde yeni yapılan ARSA OFİSİ KANUNU böyle olanaklardan birisi olarak değerlendirilebilir. (1969 yılında 5273 sayılı ARSA ÜRETİMİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ amaçlı kanuna göre kurulmuş olan ARSA OFİSİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Toplu Konut İdaresi tarafından yürütülmüştür. Kanun aynı zamanda ARSA STOKU yapılmasını, gereğinde bu arazilerde altyapı tesisleri de yaparak ihtiyaç sahiplerine satma-kiralama-trampa yapma-irtifak hakkı tesis etmeye de yetkili olmuştur. Bu kanun 2004 yılında değiştirilerek Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü de kaldırılmıştı)
Bazı ülkelerde ARAZİ REZERVLERİ, istimlâk yoluyla olduğu gibi BELEDİYELEŞTİRME yoluyla Kentsel gelişme, kentsel düzenleme ve büyük donatılar için gerekli olan arazilerde yapılmaktadır. Yani REZERV ALANLAR oluşturmada BELEDİYELELTİRME etkili bir ARAÇ olmaktadır ve kuşkusuz ARAZİ REZERVLERİ, kentin ana planı kararları çerçevesinde yapılmaktadır. Örneğin Fransa da, yeni bir kent kuruluşu, tematik yerleşme, kentin gelişmesi için kenti çevreleyen doğal mekânların düzenlenmesi gibi işlemler için arazi rezervleri oluşturulmaktadır. Burada esas olan, devletin arazi rezervi oluşturulmasına önem vermesi ve bunun için mali kaynak ve olanaklar yaratmayı hedeflemesidir. Çeşitli durumlarda ve koşullarda gelişen arazi spekülasyonuna karşı en büyük engelleme ARAZİ POLİKALARIYLA olmaktadır. Dolayısıyla, spekülasyonu engelleyecek araçların geliştirilmesi ağırlıklı olarak bir ARAZİ POLİTİKASINI konu etmektedir. Belediyelerin araziye ilişkin sorunlara egemen olabilmesi, gelecekte kentleşecek arazilerle ilgili olanaklara sahip olabilmesi de tutarlı bir ARAZİ POLİTİKASINI gerektirmektedir. Ancak ülke bütününde tüm ülke toprakları için yürütülecek bu politikalar, belediyeleri dışlamadan yürütülmelidir. Arazi Politikaları bağlamında, Kentin sahibi ve kent hizmetlerinin sorumlusu olan belediyeler için ARSA STOKU yapabilmesi olanaklar yaratılmalıdır. Bu hususlar, kanunun teminatı altına alınmalıdır. Kısacası, ussal bir kentleşmenin sağlanabilmesi için bir ARAZİ POLİTİKASI olmalı ve bu politikanın önemli ana unsuru olan şehircilik dokümanları gereği şekilde hazırlanmalıdır.”

 



DÜNDEN YARINA DÜŞÜNCELER..
Dünde kalan bu düşüncelerden yarına dönük çıkarımlar olmalıdır. Aradan geçen elli yıla yakın zaman önce, o günün koşullarında, kentin sahibi ve kentsel hizmetlerin sorumlusu yerel yönetimlerin, kentin gelecekte sağlıklı gelişebilmesi ve altyapısı için gerekli arazilere sahip olması ve olası spekülasyonlara karşı koyabilmesi için hukuki, mali, teknik araçların gerektiği yazıdan alıntılardan anlaşılmaktadır. Arazi politikalarının şehircilik uygulamalarında nasıl bir manivela oluşturduğu görülmekte, devletin ülke bütününde arazi politikalarını oluşturulurken, belediyelerin dışlanmadığı da izlenmektedir.
Türkiye’de 1950’li yıllardan günümüze, şehirciliğimizi ilgilendiren devlet organizasyonlarında ve örgütlenmelerinde hukuki-mali-sosyal-teknik alanlarda bir hayli düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemeler perspektifinden bakıldığında;1950-1960-1970 yılları arasında devlet odaklı stratejiler ve politikalarla oluşan merkezi bir hegemonik yapı görülmektedir. Bu yapıya karşın,1980’den sonra liberal ekonominin kabulüyle, devlet odaklı stratejilerden ve politikalardan, piyasa odaklı stratejilere geçildikten sonra, sosyal-ekonomik dönüşüm odaklı, doğal ve kültürel alanlarda yapılan politikalar, getirim maksimize eden uygulamalara yol açmıştır. Valiliklere ve yerel yönetimlere aktarılan yetkiler sonrası yerel yönetimlerin yaptığı düzenlemeler ve yeni oluşumların yarattığı HIZLI İMAR HAREKETLERİ kentleri derinden olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır.

2000’li yıllardan itibaren bu etkilenmenin, küreselleşmenin etkisiyle daha da geliştiği görülmüştür. Bu dönemde, kentlerdeki büyük dönüşüm ve değişimlerde yerel yönetimler devre dışı kalmıştır. Ülkede şehirciliğin gelişmesinde önemli rol oynayan YEREL KENTSEL POLİTİKALAR yeteri kadar ve gereği gibi üretilememiştir. Ülke genelinde ve keza kentlerde TOPRAKLARIN/ARAZİLERİN KORUNMASI, USSAL KULLANIMINI SAĞLAYACAK ÖNLEMLER alınamamıştır. Şehircilik mevzuatımız imar yaklaşımından kurtarılamamış, sosyal ve aile bağlarının kurulabilmesine olanak veren YAŞAM ALANLARI oluşturulmasında, kent bütününde doğal denge ve kamusal çıkarları kollayan, insanların ortaklaşa paylaşacakları alanlar oluşturacak MEKÂNSAL ADALET yaratılamamıştır.

Bütün bunlar, KENTSEL POLİTİKALAR çerçevesinde ARAZİ POLİTİKALARI-KONUT POLİTİKALARI-ÇEVRE POLİTİKALARININ gereği şekilde üretilemediğine işaret etmektedir. Kentsel arazilerin, kent/kentli çıkarına ve yararına esas gaye dışında israfının önüne geçilmemiştir. Bunun için Yerel Yönetimlerin daha gelişmiş hukuki-mali-teknik araçlarla ve bazı yetkilerle buluşturulması gerekmektedir.
Ama burada başka bir sorun bulunmaktadır. Bugünkü koşullarda yerel yönetimlere güvenmenin ne denli zor ya da olanaksız olduğunu sadece bir örnek olarak Etiler Polis Okulu arazi ile ilgili durum göstermektedir. Örneğin, Bakanlar Kurulu kararıyla ve bir protokol ile İstanbul Büyükşehir Belediyesine devredilen ve Belediyenin hemen plan değişikliği yaparak zincirlemeli şekilde ihale ettiği bu Kupon arazide, AVM-Restoran-Rezidans-Mağaza-Otel yapmak için izin almadan mevcut ağaçları keserek inşaata başlaması, çevre halkının tüm haklı itirazlarına karşın, müsamahalı biçimde inşaatın devam etmesi anlaşılır değildir. Tıpkı, halka açık alan halinde düzenlenmesi gerekirken yapılaşmaya açılan Karayolları Arazisi örneğinde olduğu gibi bu kupon arazinin de kaderi böyle olmuştur/olacaktır.
Bu örnek, ne yazık ki yerel yönetimin kent ve kentli haklarının korunmasında ne kadar etkisiz (beceriksiz dememek için)kaldığını göstermektedir. Bu durumda yerel yönetimlerin halkın istek ve gereksinimleri karşısında etkisiz kalması, bir gazete haberinde belirtildiği gibi YEREL YÖNETİM SİSTEMİNİN de değişimini gündeme getirmektedir.
Yazıya eklediğim görsellerde gazete haberleri, başkaca yorum ve açıklama yapmaya gerek kalmadan, kentsel topraklar üzerindeki getirim maksimize eden uygulamaların, “NASIL BİR DOYUMSUZLUK (!)” içinde olunduğunu oraya koymaktadır.

Türkiye’nin YENİ YEREL POLİTİKALARA ve özellikle kentlerde yaşanan imar yaklaşımlı bozgunun önlenmesi için YENİ DÜZENLEMELERE,ETKİN KENTSEL POLİTİKALARA, KENTSEL ARAZİ POLİTİKALARINA ve bu politikalar üzerinden sosyal projeler üretilmesine, sosyal ağ oluşturulmasına, kamu hizmetlerinin eşit dağılımına şiddetle gereksinim bulunmaktadır.
Yerel seçim sonucunda göreve gelecek, yüksek profilde ve popüler belediye başkanlarının, bu konularda neler yapabileceklerine ilişkin düşüncelerim hala zihnimi kurcalamaktadır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder